Gazze sonrasında yeni bir Ortadoğu’ya doğru
Dünya tarihini incelediğinizde başta çok basitmiş gibi görünen kimi olayların çok köklü dönüşüm ve değişimleri domino etkisiyle tetiklediğini görürüz. Bu açıdan bakıldığında Gazze savaşının dumanları henüz tütmeye devam ederken sonuçları itibariyle, Ortadoğu’da daha önceki çatışma ve krizlerin aksine önemli bir dönüşüm sürecini başlatmış gibi görünüyor. Bu anlamda Gazze savaşının Ortadoğu’da önemli bir süreci tetikleyecek ilk domino taşı olduğunu söyleyebiliriz.
Gazze savaşının sonuçlarını analiz edecek olursak, Ortadoğu’nun geleceğine ilişkin nasıl bir manzara ile karşılaşırız? Savaşın psikolojik ve siyasi galibi kim? Gazze savaşı Ortadoğu’da hangi tabuları yıktı ve neleri tetikledi? Gazze savaşı ile Ortadoğu’da dengeler yerinden oynadı mı? Savaşın Türkiye’ye yansımaları neler olacak? Tüm bu ve benzer sorular, sıradan ve alışıldık bir Ortadoğu çatışmasıyla karşı karşıya olmadığımızın önemli bir göstergesi.
SAVAŞIN GALİBİ KİM?
Bir çatışma ya da savaşın sonuçlarının hangi tarafa daha çok yaradığına bakmak için askeri ve sivil kayıplardan çok, ortaya çıkan siyasi ve psikolojik sonuçları değerlendirmek gerekiyor. Gazze savaşını bu açıdan değerlendirdiğimizde; orantısız güç kullanımı, Filistin kanadındaki kadın ve çocuk ağırlıklı sivil kayıplar, fosfor bombası gibi yasaklanmış kimi silahların kullanımı ve uluslararası hukuk kurallarının ihlali, İsrail’i uluslararası arenada ciddi anlamda yıpratmıştır. Gazze savaşı, Ortadoğu’nun İsrail’le barış içinde ve bir arada yaşanabileceğini düşünen ılımlı kesimleri hayal kırıklığına uğratırken, ülkemizde ve dünyada İsrail’i eleştirme noktasında oldukça ihtiyatlı davranan kimi medya kuruluşlarını bile pes ettirmiştir.
Yaygın kitle iletişim araçları, savaşın tüm detaylarını sansürsüz bir şekilde dünya kamuoyuna sunmuştur. Bu nedenle savaş daha öncekilerin aksine İsrail tarafından manipüle edilememiş, savaşın psikolojik ve siyasi galibi, oluşan yoğun tepkiler nedeniyle Filistin tarafı olmuş ve anti-semitizm bir bakıma İsrail eliyle tetiklenmiştir. Sonuçta dünya kamuoyu nazarında Filistin mağdur ve mazlum, İsrail ise hukuk dışı ve zalim pozisyonuna düşmüştür.
Savaşın en önemli psikolojik yönü ise İsrail saldırılarının Filistin’in var olma gücünü kıramamış, bilakis daha da güçlendirmiş ve ümitlendirmiş olmasıdır. İsrail, kaybettiği psikolojik ve siyasi avantajı yeniden lehine çevirmek için parlamentolar düzeyinde antisemitizm konferanslarına başlamış bulunuyor. Bunlardan ilki 16-17 Şubat tarihleri arasında “Parlamentolararası Anti-semetizmle Mücadele Birliği” (ICCA) tarafından Londra’da gerçekleştiriliyor ve Türkiye’den de bazı milletvekilleri davet edilmiş durumda. İsrail’in bu çabalarına bakıldığında Gazze Savaşı’nın psikolojik ve siyasi sonuçları bakımından İsrail’den çok Filistin’e yaradığı görülüyor.
İSRAİL’İN YENİLMEZ İMAJI ÇÖKTÜ
Bundan önceki İsrail savaşlarından büyük hezimetlerle çıkan Arap dünyası, 2006 yılındaki Hizbullah -İsrail savaşı ve ardından yaşanan Gazze savaşı ile güven tazelemiş durumda. Her iki savaşta da sivilleri hedef almaktan ve kentleri bombalamaktan öteye gidemeyen İsrail, üstün muharebe gücü ve teknolojisine rağmen askeri ve stratejik başarılar elde edememiş, varlığı için tehdit gördüğü Hamas ve Hizbullah’ı ortadan kaldırmak bir yana daha da güçlendirmiştir. Bu savaşlardan gerek Hizbullah gerekse Hamas psikolojik anlamda daha güçlü çıkmış ve özgüven kazanmışlardır. Özellikle Arap dünyasında var olan “baş edilmesi güç İsrail” imajı yıpranmış ve zayıflamıştır. Hizbullah ve Gazze savaşı tecrübeleri ile Arap dünyası, İsrail fobisini yenmeye başlarken, İsrail’in “yenilmezlik tabusu” da ciddi yara almış gibi görünüyor.
Gazze savaşı Ortadoğu’nun pasif atmosferini aktif hale dönüştürmüş, diğer bir deyişle lambadaki cini uyandırmış gibi görünüyor. Gazze savaşı, Filistin sorununa öteden beri kayıtsız ve mesafeli duran Arap yönetimleri ile halkları arasındaki görüş ayrılıklarını ve tepki dozunu daha da artırmış durumda. Arap halklarının kendi yönetimlerine olan güvenleri tükenme noktasına gelirken, ortaya konulan tepkilerde de eleştirilerin dozu, Gazze savaşı ile daha da arttı. Bu aşamada özellikle Mısır’da başlayabilecek bir takım halk hareketlerinin diğer Arap ülkelerini ateşlemesi muhtemeldir. Ortadoğu’da halk iradesini yönetimlere yansıtacak rejim değişiklikleri ve hareketleri, bölgedeki dengeleri önemli ölçüde değiştirebilecek bir etkendir.
TÜRKİYE ARTIK DAHA ETKİN
Gazze savaşının diğer sonucu da Osmanlı sonrası Türkiye’nin Ortadoğu politikalarına ve Arap-İsrail ilişkilerine ilk kez doğrudan ve etkin bir şekilde girmesi oldu. Türk – İsrail ilişkileri bundan önce hiç olmadığı kadar gerilmiş ve karşılıklı restleşmelere dönüşmüştür. Türkiye’nin Hamas üzerinden Filistin’e verdiği yoğun destek ve Türk-İsrail ilişkilerinde yaşanan bu sapma, Arap yönetimlerin pek işine gelmese de, Arap toplumları arasında Türkiye ve Başbakan Erdoğan önemli bir sempati ve güven kazanmıştır. Mail guruplarında Gazze savaşını tartışan Arap gençleri ve sokaklardaki halk, kendi liderlerini hainlikle suçlarken, Ortadoğu’daki yeni kahramanlarını Erdoğan olarak ilan etmiş bulunuyorlar. Bu yakınlaşma Osmanlı sonrası planlı bir şekilde dondurulmuş Türk-Arap ilişkilerinde erime ve çözülme sürecini başlatmış gibi görünüyor. Bu analizi Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi Toplantısı (AKPM) için bulunduğum Strazburg’da kaleme almış bulunuyorum. AKPM Türk Delegasyonu ile konsey binasından kaldığımız otele doğru yol alırken bindiğimiz taksinin Mağripli şoförü, Türk olduğumuzu öğrenince Başbakan Erdoğan’ın ismini zikrederek Filistin davasına verdiği destekten dolayı para almak istemedi. Bu sırada Başbakan’ın Davos çıkışı henüz yaşanmamıştı. Başbakan Erdoğan’ın Davos çıkışı ve kararlı Ortadoğu politikası Türkiye’yi bölgesinde çok daha etkin ve söz sahibi bir ülke haline getirecektir. Türkiye artık Orta Doğu’da gündemi belirlenen değil gündemi belirleyen bir ülkedir.
KALICI BARIŞ İÇİN DENGE ŞART
Uluslararası ilişkiler kuramında barış ve istikrarın temel kaidesi “Güç Dengesi”dir. Güç dengesinin taraflardan birinin lehine değişmesi ve kayması, istikrarsızlık ve kaos üretir. Osmanlı sonrası Ortadoğu’da yürütülen planlı doku çalışmaları neticesinde bölgede İsrail’i dengeleyecek tüm güçler etkisiz hale getirilmiştir. Bu sayede, oluşturulan otorite boşluğu İsrail tarafından doldurulmuş ve ortaya çıkan güç dengesizliği, Ortadoğu’yu dünyanın kriz merkezi haline getirirken; İsrail’i tüm hedeflerini gerçekleştirmekte cüretkar ve korkusuz kılmıştır.
Bu güç dengesizliğini ortadan kaldırmak ve dengeyi yeniden tesis etmek için radikal karalar alınması ve bu kararların cesur adımlarla büyük bir kararlık içinde uygulanması gerekmektedir. Bu yönde izlenecek stratejilerin, aktörlerin ve rollerin doğru belirlenmesi, hareketlerin ve adımların iyi ölçülmesi önemlidir. Bu dönüşümü gerçekleştirmek zor olsa da, “imkansız” değildir.
DAVOS ÇIKIŞINDAN SONRASI
Bu yazıyı kaleme almaya hazırlandığım sırada, dünya televizyonları Başbakan Erdoğan’ının Davos çıkışını son dakika haberi olarak geçmeye başladılar. Başbakan Erdoğan’ın çıkışı ve İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’in Erdoğan’ı arayarak özür dilemesi, Ortadoğu’da önemli bir sürecin başladığının bir başka göstergesi.
Ancak bu sürecin Türkiye açısından kolay olmayacağını da görmek gerekiyor. Davoş çıkışının ardından ABD ve Avrupa’da bulunan Yahudi lobileri, Türkiye aleyhine yoğun bir çalışma başlatacaklardır. Bu anlamda Türkiye’nin her türlü provokasyona ve özellikle uluslararası arenada önüne çıkarılacak engellere hazır olması gerekmektedir.
Özetle Gazze savaşı, Ortadoğu’da çok önemli bir süreci tetikleyen ilk domino taşı olmuştur. Ortadoğu’da dengeler artık yerinden oynamıştır. Bu anlamda dünyanın kendisini yeni bir Ortadoğu’ya hazırlaması kaçınılmaz gibi görünüyor.
Yeni Şafak
Yorumlar