Ali Şahin Site Logo
Menü

İran ve Babamın Sakalı

80’li yıllar Ortadoğu’da ihtilal yıllarıydı. 79’da İran’da gerçekleşen İslam Devriminin ardından hemen 80’de Türkiye’de askeri bir darbe gerçekleşmişti. O yıllarda henüz 10 yaşındaydım. Kenan Evren’in Türkiye’nin makus talihini andıran o yılların siyah ve beyaz TRT ekranlarında ve meydanlarda boy gösterip darbeyi meşrulaştırma çabalarını hiç unutmam.


Evren Paşa bir yandan askeri darbeyi meşrulaştırma çabası içindeyken yoğun bir şekilde de İran devrimini ve Humeyni’yi hedef alıyordu. İran devriminin Türkiye için nasıl tehdit oluşturduğunu, şeriata karşı duruşunu sık sık ve her platformda dinlerdik. Darbeci paşanın bu söylemleri Türkiye’de yaşayan muhafazakar her kesimi baskı altına aldı. Sıradan muhafazakar ve hafif sakallı biri olmak bile İrancı olarak suçlanmanız, itham edilmeniz için yeterliydi.


Nitekim, bir gece evimizi geç saatlerde polisler bastı. Babam Nizip’te esnaflık yapan ve inandığını yaşamaya gayret eden tertemiz bir Anadolu Müslümanıydı. Evimizi arayan komiser babama; “İrancı mısın amca? diye sordu. Babam “ne İran’ı gördüm ne de Humeyniyi tanırım. Ben sadece Müslümanım” dedi. “Biz de Müslümanız” diye ekledi babama küçümseyerek bakan komiser.


O küçümseme mimiği zihnimden hiç silinmedi. Babamı ve birkaç arkadaşını daha o gece alıp götürdüler ve sabah kadar karakolda ağırladılar. O gerilimli geceden geriye kalan tek tebessüm ise annemin babamı değil acaba keserler mi ki diye dert edinip durduğu babamın sakalını daha çok önemseyişiydi. Annem sabaha kadar acaba babanın sakalını keserler mi oğlum diye per perişan söylenip durdu…


80’li yıllardan 2000’li yıllara kadar Türkiye’de sistemi eleştiren muhafazakar kesimler İrancı olmakla suçlanıp ötekileştirildi, baskı ve eziyet gördü. Aslına bakarsanız bu süreç son bulmuş ta değil. Hakan Fidan’ın İrancı olarak itham edilmesi taa o günlerden günümüze akseden bir itham ve aşağılama kültürü.


Geçtiğimiz günlerde İran'ın Ankara Büyükelçiliği Siyasi Müsteşarı Majid Feyzollahi ziyaretime geldi. Kendisine asla takiyye yapıp diplomatik bir dil kullanmayacağımı yüreğimde ne varsa onu konuşacağımı söyleyip İran adına bu coğrafyada yaşayan Müslümanların daha düne kadar ne acılara maruz bırakıldığını anlattım.


Babamın İrancı olmadığı halde evden götürülüşünü anlattım. Türkiye mustazaflarının yüreklerinde İran İslam Devrimine duydukları sempatiyi ve ödedikleri bedelleri anlattım.


İslam coğrafyasının İran’ın emperyalizme karşı o yıllarda onurlu duruşunu sevdiğini anlattım. Ama İran’ın yıllardır biriktirdiği bu sempatiyi Suriye politikalarında mazlumun değil zalimin yanında yer alarak nasıl heba ettiğini anlattım.


Türkiye ve İslam coğrafyasındaki müspet İran algısının nasıl bir anda ters yüz olduğunu samimi duygularla paylaştım.


Suriye’de arkalarında durdukları Esed’in katlettiği 30 bini aşkın Suriyeli çocuğun sokaklara dağılmış ceset parçalarından vicdanen rahatsızlık duyup duymadıklarını sordum.


Suriye politikalarında İsraille, Suudi Arabistanla aynı paralelde olduklarının farkında olup olmadıklarını sordum.


Sınırlarını kaldırmış, emperyal sömürülere son vererek AB benzeri bütünleşmiş bir Ortadoğu hayali kurmak varken izledikleri politikalarla Ortadoğu’daki bölünmüşlüğü ve sömürüyü derinleştirdiklerinin farkında olup olmadıklarını sordum.


Bütün bu sorulara İranlı muhatabımın verebildiği tek yanıt Esed’in başlarda yanlış yapmış olabileceğini ama daha sonra Suriye muhalefetinin İsrail, ABD ve Suudi Arabistan’ın kontrolüne girdiği şeklindeydi.


İran’ın kendini inandırdığı ama İslam Alemini inandıramadığı tek argüman maalesef bu…


İranlı siyasi müsteşarın ilginç bir savunması da aşağı yukarı tüm Batılı ülkelerin İran’ın Suriye politikalarını takdir edip çok ince ve diplomatik buldukları şeklindeydi.


Peki Batılıların Suriye politikalarınızı takdir etmesi sizce asıl soru işareti değil mi? şeklindeki soruma ise yine net bir cevap alamadım.


Suriye politikaları İran açısından tam bir hüsran ve hezeyan. Ya da İran Suriye ile deşifre oldu ve gerçek kimliğini ifşa etti…


Bu sorunun cevabı ne olursa olsun İran yakın gelecekte Ortadoğu’nun kaybedeni… Suriye ve Ortadoğu halkları birgün mutlaka özgürleşecek… O gün Ortadoğu halklarının gözlerine bakışlarını kaçırmadan bakabilecek tek ülke Türkiye olacak…

Kategoriler:
Makale

Yorumlar

    Henüz Yorum Yapılmamıştır.

Yorum Yaz Mail Adresiniz Yayınlanmayacaktır.